MEHMET AKSEL'DEN

Bilenleri bir araya getirmel

12.01.2022

Fatih Altaylı’nın köşesinde yazdıklarını okumadığım neredeyse bir gün bile yoktur.

İster kızın, ister yadırgayın, yazdıklarının çoğunun altına imzamı atarım, atmadıklarım da ya konuyu bilmediğimdendir ya da çok çok çok ender de olsa aynı fikirde olmadığımdan.

 

06 Ocak 2022 tarihli yazısını, son bölümünün daimi klasiği ‘Ne zaman adam oluruz‘la şöyle bitirmişti: “İyi bir yöneticinin her şeyi bilen değil, bilenleri bir araya getirerek yöneten kişiler olduğunu anladığımız zaman.“

İşte ben bunu anlayanın alnını, uygulayanın da elini öperim.

Bakın…

Ben bir üniversite okumadım, liseyi bile doğru dürüst okumadım. Ne bir meslek okulunda okudum, ne de bir yerde çalışıp çıraklık, kalfalık yaparak bir meslek öğrendim.

TED konuşmamda bir insanın sevmediği bir işi yapmamasını, bilmediği bir işe sadece kazanç gördüğü için balıklama dalmamasını anlatabilmek ve hatta biraz da kuvvetli bir ifade kullanıp kafalara çakabilmek için, “Homoseksüel değilsen ‘gay bar’ açmayacaksın kardeşim” gibi sert bir cümle kurmuştum.

Ata bindiğim 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda, bütçemin el verdiği en iyi ata binmeye gayret eder, atımı sahip çıkabilecek en iyi seyise emanet eder, çakabilecek en iyi nalbanta ve bakabilecek en iyi veterinere götürür ve o şartlarda iptidai de olsa becerebildiğim en iyi bakım şartlarını oluşturmaya çalışırdım. Atımı ve kendimi de o zaman için kafaca beraber çalışabileceğim uyumdaki en iyi antrenöre emanet ederdim. Ve lütfen kenara yazın, bunların tümünü parayla değil, aklımla yapardım.

Çok çalışır mıydım? Evet.

Çok mu iyi ata binerdim? Hayır.

Ama çok çalışmam ve bana göre ‘en’ olan ekibim beni Balkan şampiyonu yaptı (O zamanlar için önemli bir şeydi).

Otomobil sattığım 80’li ve 90’lı senelerde, çok iyi ve dürüst bir ortağım vardı, Alper abi. İyi de bir ekip kurmuştuk kendimize. Sıfır otomobillerin tesliminden kullanılmakta olan otomobillerin servisine kadar müşteri memnuniyetine hayli özen gösterir ve adı konulmamış bir şekilde ‘pamuk üstü’ bir ilgiyle karşılardık kapıdan giren insanları.

Seneler seneleri, işler işleri kovaladı.

İnanın yaptığım her işten yarıştığım her spora kadar uğraştığım şey her ne olursa olsun, birincisi mümkün olan en iyi ekibi etrafımda toplamaya, ikincisi de hayal ettiğim hedefe onları da motive etmeye çaba gösterdim.

Bugün MSA var. Dünyada eğitim kalitesi en yüksek aşçılık okullarından biri olarak gösteriliyor.

Şimdi Moskova ve Lisbon kampüslerini inşa ediyoruz.

18 sene oldu kurulalı ve değil 18, 118 sene olsa, her geçen gün bir evvelkinden daha da heyecanlı ve daha da deli fikirlerle koşa koşa gidiyorum işime.

Aslına bakarsanız eğitim konusunda da yemek yapma konusunda da pazarlama konusunda da bir uzmanlık sahibi değilim; paraya ise zerre kıymet vermem.

En iyi becerebildiğim şey ise yaptığım işe ruhumu koymak, hayal etmek, çok çalışmak, detaylarda kaybolmak ve tabii ki bir önemlisi de bunları yaparken iyi bir ekip kurmak ve kurduğum bu ekipteki en bilgisiz adam kendim olmaktı hep.

Anlatayım…

 – Ben şirketin iç yönetimine mümkün olduğunca karışmam, karışmamaya özel bir özen gösteririm; şirketin DNA’sı ve vizyonudur benim çalışma alanım. Keza para hesaplarına da hiç girmem. İş-para ilişkisinde paranın iyi yapılan her işi mecburen takip ettiğini düşünmüşümdür hayatım boyunca. Direkt ilgi alanım ise şirketin DNA’sının bozulmamasına şemsiye olmak, hayaller kurmak, fikirler üretmek/tartışmak ve karar verilen işin becerebildiğimiz en iyi haliyle gerçekleştirmesine odaklanarak çalışma arkadaşlarımın önlerini açmaktır gerekli konularda. Ama ortağım, iş arkadaşım ve canım Sitare o DNA’nın, o vizyonun ve hayallerin kurumsal bir yapıda olması ve tabii ki sürdürülebilmesinin en büyük yardımcısı ve çok daha önemlisi de garantisidir benim için.

 – Eğitimden de pek anladığım söylenemez. Zaten yazmıştım ya “Kendi eğitim hayatım bile berbattı” diye. Ama bilgili ve donanımlı bir insanın nasıl olması gerektiğini çok iyi bildiğimden hareketle, bir eğitim kurumu olarak çalışabileceğim en en en üst düzey global akreditasyon kurumlarıyla çalışır, bilgi, birikim ve tecrübelerinden faydalanır, onların programlarını su geçirmez bir ciddiyette uygulamaya dikkat eder ve hatta onlar tarafından normalin ötesinde bir denetlemeye tabi tutulmak isterim okul olarak.

 – Yemek pişirmekten ise hiç anlamam, hatta sevmem de. Yumurta kırmışlığım yoktur bugüne kadar. Tabii ki bu hiç önemli değil, gerekli de değil zaten (Hani aşçılık okuluyuz ya, merak edersiniz diye yazdım). Ama okulun eğitimlerinin başında kendisine ve yaptığı işe en en en güvendiğimiz Cem şef var nasıl olsa. Tüm tedrisatı ve tüm ekibini uyguladığımız bu uluslararası sistemin gerektirdiği en iyi eğitmen şefler, asistan şefler ve yardımcılarla yönetiyor Cem, helâl olsun.

 – Pazarlama Sitare’nin konusu. Ben hep ‘Yapılan iyi bir iş kendini anlatır zaten’ yanılgısına kapılmıştım yıllarca. Ama seneler içinde haklı olduğum kadar haksız da olduğumu bana kanıtlayan Sitare’nin -ve tabii ki bizlerin- bir Mehtap’ı ve ekibi var ki bugün bu ekip Türkiye’nin tanıtımına soyunsa yeri yerinden oynatacak bilgisi, tecrübesi, motivasyonu ve özgüveni vardır; emin olun lütfen.

 – Dedim ya para en kötü olduğum yanımdır, hayatımın hiçbir döneminde doğru düzgün hesap kitap yapamadım ben, içimde yok ne yazık ki. Harçlık aldığımda da böyleydi; spor hayatımda da iş hayatımda da böyle oldu. En büyük yatırımlarımı paramla değil hayallerimle ve hayallerime ikna ettiğim paydaşlarımla (sevmiyorum bu kelimeyi ama başkasını bulamadım) yaptım. Ama bugün MSA’nın finansını halka açık şirketlere bile parmak ısırtacak disiplinde muhafaza eden, öğrenciler ve ailelerinin ödemeleri ya da sıkıntılarıyla gönülden ilgilenen, satınalma ve sarfiyat konularına her eğildiğinde iğne deliğinden halat geçiren ekibiyle bir canımız Nursen hanımımız var finansın başında.

 – Yeminliydim restoran açmayacağım diye, yeminimi bozduran kalitede iş çıkartan Sabancı Müzesi içindeki restoranımızın Mehmet şefi ve Turan şefi ve ekipleri var.

 – Her dönem aynı anda okuyan 600 öğrencinin aldığı nottan kullandığı ürüne, giydiği üniformadan kullandığı bıçağa, kişisel can sıkıntısından az önce yanlışlıkla kestiği kanayan parmağına, herkesle kendi kardeşi gibi ilgilenen bir Zeynep şef ve ekibi var öğrenci işlerinin ve mezunlar derneğinin başında.

 – 18 senedir aksamadan ve artan bir zevkle devam eden workshopların başında Emine ve ekibi var.

 – Her daim dört dörtlük organizasyonlar gerçekleştiren Pınar ve ekibi var.

 – Kelimenin gerçek anlamıyla 7/24 MSA’nın ve restoranının, elektrik, elektronik, su, gaz, iklimlendirme, yenileme, tamir, dijital, aklınıza ne detay gelirse bir gün bile okulun aksamamasını ve mahçup olmamamızı sağlayan Duran ve ekibi var.

– İşimizin çok önemli bir kısmı olan ‘doğru ürün’ün, en doğru miktarda, en doğru zamanda ve doğru adreste olmasını sağlayan, yüzlerce gıda ürününü sağlıkla ve taptaze öğrenciler ve mutfak severlerle buluşturan, satınalma, depolama ve koordinasyon ekibimiz ve başlarında da Ümit var.

 – Hüsnü bey ve onlarca kişilik bir hijyen ekibi var, 7/24 çalışan ve MSA’nın temizliğini maydanoz yaprağı detayında üstlenen.

 – Yapılan kitaplar, çekilen filmler, yetiştirilen ya da üretilen ürünler, online eğitimler, ar-ge çalışmaları ve diğerleri, gelin görün lütfen insana verilen kıymeti, ekipmana gösterilen özeni.

Ve biliyor musunuz ki bu ekipler neredeyse MSA kurulduğundan beri var ve hepsi işine aşık.

Geçenlerde yazmıştım, Sitare ve Mehtap şirket içinde organize ettikleri bir dizi workshop çalışmasıyla uluslararası yatırımlarımız için önemli olan geniş çaplı bir ‘değerlerimizi tanımlama’ dosyası hazırlatıyor (Benim haberim sonradan oldu, üç ay kadar olmuş başlayalı ve hâlâ da sürüyor bu çalışma).

Şimdiye dek çıkan önemli sonuçlardan biri (bence en önemlisi, gururlandım) MSA’daki herkes çalışma arkadaşlarını ‘ortak bir hedef için bir araya gelmiş ve her biri bir diğerinin konusunda gerçekten çok iyi olduğu için takımda olduğunu düşünen kişiler‘ olarak tanımlıyor ve onlarla çalışıyor olmaktan gurur duyuyor.

Bu içi; ya dışı?

Bir önemli kısım da ‘iyiler ve bilenler’i sistemin içi gibi etrafında da toplamak değil mi?

Çok değerli iş ortaklarımız, ‘top chef’ konuk eğitmenlerimiz, danışmanlarımız, sponsorlarımız ve ajanslarımız var. Hepsi kendi alanında en iyilerden ve bizimle birlikte çalışmayı çok seviyorlar. Onlar alanımızda bize saygı duyuyorlar, biz de onlara, işlerine, ürünlerine ve fikirlerine güveniyoruz. Maddiyatın sıralamada kendine yer bulamadığı (ya da zor bulduğu diyelim) bir çalışma şekli bu.

MSA’nın 18 yılının arkasında yatan bir sır da bu.

Haaa, Sitare ve ben iyi birer yönetici miyiz, cevabı size biz veremeyiz.

Ama ikimizin adına da şunu söyleyebilirim ki bundan evvel de bundan sonra da ekibimizi kurarken hep o iş için en iyi olduğunu düşündüğümüz, o işi en çok hak eden, o işin hakkını en iyi vererek yapabilecek ve en önemlisi de o işi gerçekten yapmak isteyen arkadaşlarımızla çalıştık, çalışacağız.

Bunu da yazmıştım bir yazımda… “Bir masa etrafında toplandığımızda konuşulan konu hakkında en az bilgisi olan olmak” öncelikli hedefim oldu hep.

Yazının başında Fatih Altaylı’nın ifade etmek istediğini düşündüğüm esas önemli değer şudur: Eğer herhangi bir konuda kurumsal bir başarı oluşturulmuş ve bu başarı sürdürülebilir kılınmışsa, bunda birincil sebep, sistemin çarklarının ‘doğru ve işini bilen insanlar’ tarafından döndürülüyor olmasıdır.